KeYiFLe
  Hacı Bayram VELÎ (1352-1436)
 

 

                                                             




Ünlü Türk mutasavvıfı ve ünlü Bayramiye tarikatının kurucusudur. 1352 yılında Ankara'nın Solfasol köyünde doğdu. Babası Koyunluca Ahmet Efendi idi. Çok iyi öğrenim gören Hacı Bayram Velî'nin yetiştirdiği bilginler arasında Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemsettin ve Bıçakçı Ömer Dede de vardır. Düşüncelerini temiz bir Türkçe ve hece vezni şiirler halinde yazan Hacı Bayram, 1436 yılında Ankara'da öldü. Ankara’daki Türbesi günümüzde de başlıca ziyaret yerlerindendir.
Evliyalar babası Hacı Bayram Velî, 1352 baharında Ankara'nın Solfasol köyünde doğdu. Asıl adı Numan idi. Daha dünyaya gözlerini ilk açtığı gün kısmetini de beraber getirmiş, Solfasol'un kurak toprağına o gün doya doya rahmet yağmıştı.
Küçük Numan, nur topu gibi bir çocuktu. Büyüdükçe, öteki çocuklardan farklı, çok daha akıllı, uslu olduğu konu komşunun gözünden kaçmıyordu. Okumayı, yazmayı kendi kendine. öğrendi. Bıyıkları henüz terlemeye başlayınca, uzaklara gitmek, ilmi ve irfanı ünlü medreselerde aramak istedi. İçinde, vazgeçilmez bir arzuydu bu. Bir bahar sabahı, köyden yolcu ettiler onu.
Hacı Bayram Velî'nin hayat hikâyesi burada kopar. Nerede okuduğunu, kimden, ne zaman ders aldığını bile yok. Kendi de hiç bahsetmezdi. Soranlara sadece “Hak yolunda yürürüz. Rabbim, yardımcımız olsun” derdi...
Yıl, 1387. Ankara'nın adı o zaman Engürü idi. Engürü'de Kara Medrese adında bir medrese vardı. Gerçi büyüklüğü orta karardı ama, o yıl yetmez oldu. Çünkü, bu medresede ders okutmaya başlayan genç alimin tatlı dilini, hoş sohbetini, derin bilgisini kim, duyduysa koşmuştu. Bu genç âlim, Solfasollu Numan'dan başkası değildi. Cevabına dudak büktüğü sual yoktu. Şöhretten, itibardan yana ne gerekse bulmuştu. Ama bir hoştu içi.
Zaman, zaman gönlü bulanır, dünya gözünde küçülür, yaşamak anlamsız, hattâ bir hiç oluverirdi. Kayseri'den gelen Şeyh Şuca-i Karamanî ile işte böyle bir gününde karşılaştı. Karamanî ona, Somuncu Baba adıyla çok ünlü, şeyh Hamit Hamideddin'den bir davet getirmişti. “Mürşidimiz seni ister” diyordu. “Akıl ve bilgi yolu güzel yoldur” diye buyurdu.
Bir gece önce gördüğü rüya doğru çıkmıştı. Medresede bunca talebeyi topladı. Hepsiyle ayrı ayrı helalleşti. O gece yola koyuldular. Büyük mürşitlerin, büyük müritlerle nasıl buluştuğu, neler konuştuğu daima “sır”dır. Numan'ın, Şeyh Hamideddin ile görüşmesi de sır oldu.
O günden sonra, Solfasollu Numan ile Şeyh Hamideddin hiç ayrılmadılar. Diyar diyar beraber dolaştılar. Hicaz'a da beraber gittiler. Solfasollu Numan okuyor, derinleşiyor, öğrendikçe, bildikleri bir katre gibi küçülüyordu gözünde.
Nihayet, hocası şeyh Hamideddin'i Aksaray'da toprağa verdiği gün, içinde bir alevin parladığını hissetti. İşte, asıl kişiliğini o gün buldu. Hacı Bayram Velî'nin işte o gün erdiği söylenir:
Artık gürül gürül çağlayan bir pınar gibi, tasavvuf denizine dökülecekti. Aksaray'dan, tekrar Engürü'ye döndü. Doğruca Kara Medrese'ye gitti. Geldiğini kim duyduysa koşuyor, hüngür hüngür ağlıyordu. Onun etrafında kendiliğinden ünlü bir tarikat doğdu. Adına Bayramiye tarikatı dediler. Numan adı unutuldu. Herkes onu Hacı Bayram Velî olarak tanıdı, bildi.
İlk sosyal adaleti o getirmişti. Müritlerinin hepsi iş, güç sahibiydiler. İşsiz güçsüzleri tarikata almazdı. Bayramiye tarikatına girebilmek için mutlaka çalışmak, kısmetini alın terinde aramak şarttı. Ankara'da güzel bir âdet yaratmıştı. Sık sık dervişlerini toplar; önde Bayramiye alemi, arkada kudümlerle çarşı pazar dolaşırdı. Esnaf, karınca kararınca, dervişlerin sırtına asılı keşküllere para atardı. Hacı Bayram Velî, toplanan bu parayla hastalara, sakatlara bakar, yetimlerin yüzünü güldürürdü.
Bayramiye tarikatı bir çığ gibi büyürken, II. Sultan Murat'ı endişeye düşürdü. Araya fitne girmişti. “Yakalayın, getirin” diye ferman buyurdu. Bu ferman, Hacı Bayram Velî'nin içine doğmuştu. Sarayın adamları Ankara'ya yaklaşırken, onları yolda karşıladı. Bir hışımla gelenler, nur yüzlü bu muhterem dedenin karşısında, âdeta bir türbe mumu gibi eridiler. Ellerine sarılıp öptüler. “Varalım, Hünkâr'a haber edelim. Sen gazaba uğrayacak kişi olamazsın” dediler. Ancak o, başını salladı. “Hayır” dedi “Ferman, fermandır. Gidelim...”
II. Sultan Murat da, onu görür görmez işlediği hatayı anladı. Gazaba gelmek şöyle dursun, baş köşeye buyur etti. Hacı Bayram Veli, o günden sonra nice ulemanın da hocası oldu, Bunların arasında Fatih Sultan Mehmet'i yetiştiren Akşemseddinde vardı.
Evliyalar babası, yaşlanınca, Ankara'da dergâhına kapandı. 1436 yılında orada vefat etti. Her gün pek çok kişinin ziyaret ettiği türbesi Ankara'dadır.

Hacı Bayram Velî'nin Türkçe divanı, bugüne değin elimize geçmiş değildir. Onun ancak birkaç şiiri bilinmektedir. Bu şiirlerinden biri şöyledir:

N'oldu bu gönlüm, n'oldu bu gönlüm
Derd-ü gam ile doldu bu gönlüm.
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm,
Yanmada derman buldu bu gönlüm.
Yan ey gönül yan, yan ey gönül yan,
Yanmadan oldu derdime derman.
Pervane gibi, pervane gibi
Şem'ine aşkın yandı bu gönlüm.
Gerçi ki yandı, gerçi ki yandı
Rengine aşkın cümle boyandı.
Kendinde buldu, kendinde buldu
Mâtlubunu hoş buldu bu gönlüm.
“Bayram'ın imdi, Bayram'ın imdi,
Bayram ederler yar ile şimdi
Hamd-ü senâlar, Hamd-ü senâlar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm.

Hacı Bayram Velî'ye göre; olgun insan, gerçek insan, kendi benliğinden sıyrılmalıydı. İnsanın, bütün varlık türlerinin özünde Allah’ı görmesi, her şeyden önce de kendini bilmesi gerekirdi. Kendini bilen Allah’ı bilirdi.

Bir şiirinde şöyle diyordu:
Bilmek istersen seni,
Can içre ara canı
Geç canından bul anı
Sen seni bil, sen seni ..
Kim bildi ef'alini
O1 bildi sıfatını,
Anda gördü zâtını
Sen seni bil, sen seni..
Bayram özünü bildi
Bileni anda buldu
Bulan ol kendi oldu
Sen seni bil, sen seni...
 
 
  Bugün 24 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol